Psikolojik Olarak Sağlam Çocuklar Yetiştirmek
- Merve Gültekin
- 15 Tem 2020
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 9 Tem 2024
Pozitif, iyimser ve umut dolu yetişkinlerin çocuklukları

Psikolojik sağlamlık, en basit tanımıyla hayatta karşılaştığımız zorluklarla baş edebilecek güçte olmak demektir. Herhangi bir zorlukla nasıl baş ettiğimizi etkileyen birçok faktör vardır. Bir krizin üstesinden gelmek çoğunlukla, yürürken düştükten sonra ayağa kalkmaya benzer. Bazı insanlar, kriz karşısında daha hızlı toparlanırken, bazı insanlar daha yavaş toparlar, daha çok dağılır ve duygusal olarak krizden önceki hallerine dönmekte zorlanırlar. Peki bu farklılığa neden olan en temel şey nedir?

Bir yetişkin olarak problem çözme becerilerimiz, yaşadığımız zorluğu algılayış biçimimiz, kendimizle olan ilişkimiz, duygularımızın ve ihtiyaçlarımızın ne derece farkında olduğumuz, psikolojik esnekliğimiz, farklı durumlara adaptasyon gücümüz, bu süreci büyük oranda etkilemektedir. Örneğin, bir aksilik anında insanın içinden ‘Dur bakalım ne yapabiliriz?’ demesi ile ‘Kahretsin, nereden çıktı bu şimdi!’ demesi arasında hissedeceğimiz duygulardan alacağımız aksiyona kadar büyük ölçüde farklılıklar olacaktır.
Bütün bu faktörler, bir yetişkin olarak üzerinde çalışabileceğimiz ve geliştirebileceğimiz şeylerdir. Araştırmalar, psikolojik sağlamlılığın öğrenilebilir bir beceri olduğunu söylüyor! Peki, çocukların birer yetişkin olduklarında, bu beceriyi çoktan edinmiş bireyler olabilmeleri için bakım verenler neler yapabilirler?
Bununla ilgili çeşitli önerilere geçmeden önce, psikolojik olarak sağlam bireylerin genel özelliklerine bakalım:
Kendilerine, hayata ve diğer insanlara karşı daha olumlu bir algıları ve bununla bağlantılı olarak daha olumlu bir tutumları vardır
Karşılaştıkları zorlukları başarısızlık olarak değil öğrenme fırsatı ve deneyim olarak görme eğilimindedirler ve başarısızlıklardan sonra yeniden deneme ya da devam etme konusunda daha motivedirler
Güçlü ve geliştirilmesi gereken yönlerini rasyonel bir şekilde değerlendirebilirler
İyimser ve umutlu olmaya eğilimlidirler
Duyguları ayırt edebilirler ve duygu düzenleme konusunda iyidirler (Öfke anında nasıl sakinleşeceğini bilmek gibi)
Doyum veren sosyal ilişkileri vardır

Bu çerçevede baktığımızda, çocukların bu becerileri kazanmalarını desteklemek için elbette onları yetiştirirken yapabileceğimiz çeşitli şeyler var. Bunlardan en önemlisi, tüm bu becerilerilerin temelinde var olan; duygu farkındalığı ve duygu düzenlemedir. Bunun için çok küçük yaşlardan itibaren çocuklara farklı durumlarda hissedilen duyguları ayırt edebilmeyi öğretmek oldukça önemlidir. Örneğin, hayal kırıklığı ile üzüntü farklı duygulardır. Çoğunlukla, zor duyguları ‘Kötü hissediyorum’, keyif veren duyguları ‘Mutluyum, iyi hissediyorum’ şeklinde tanımlarız. Oysa duygu yelpazesi renk kartelasına benzer. Hissedebileceğimiz çok çeşitli duygular olabileceği gibi, bu duyguların da kendi içlerinde tıpkı renklerin tonları gibi tonları vardır.
Bebeklikten itibaren, çocuğun farklı durumlarda gösterdiği duygu ifadelerini -ki bu çoğunlukla çocuk tarafından özellikle erken çocukluk döneminde ağlama ve gülme/keyifli olma şeklinde iki temel tepki ile ifade edilir- biz ne kadar farklı duygu ile aynalarsak, çocuk o kadar çeşitli duygu olduğunu öğrenir. Farklı durumlarda bambaşka duygular hissedilebilineceğine dair bir farkındalık geliştirir. Örneğin çok istediği bir oyuncağı almaya gittiğiniz mağazada, oyuncağın bitmiş olduğunu gördüğünde ağlayan bir çocuğa ‘çok hayal kırıklığına uğramış görünüyorsun, büyük bir heyecanla sadece o oyuncak için gelmiştin, biliyorum’ diyerek aynalama yapabilirsiniz. Bu durumda çocuk ‘Bu yaşadığım rahatsız şeyin adı hayal kırıklığı!’ diyecektir. Gündelik hayatta karşılaşılan irili ufaklı olaylar karşısında yapacağınız sık tekrarlarla, hayal kırıklığının nasıl bir duygu olduğunu öğrenecek ve bunu diğer zorlu duygularda ayırt edebilecektir. Bu aynalamaların en temel özelliği, duygu farkındalığına ve zorlu duygunun içinden geçip gidebilmeye yardımcı olmasıdır. Bu aynalamalarla büyüyen çocuğun duygu yelpazesi gelişecek ve ilerleyen dönemlerde kendi duygularını da bu yelpazeyi kullanarak ifade edebilmeye başlayacaktır. Duygularını ifade edebilen, duygularına yer açan bir ebeveyn olduğunu gören çocuk, stresli durumlar karşısında ağlama krizlerine, öfke nöbetlerine daha az ihtiyaç duyacaktır. Bu da duygu düzenleme dediğimiz becerinin gelişmesinin temelinin atılmaya başlaması demektir. Psikolojik olarak sağlam bireylerin, oldukça zorlu duygulara neden olan krizler esnasında, bu krizleri yönetebilmesi, ancak kendi duygularını yönetebilmeleri ile mümkündür.
Bunun dışında, psikolojik olarak sağlam bireylerin karşılaştıkları zorlukları başarısızlık olarak değil deneyim olarak görme eğilimlerini göz önünde bulundurduğumuzda, bir çok yeni şeyi deneyerek öğrendiğimiz çocukluk dönemininin, bu beceriyi edinmek için en güzel zaman olduğunu söyleyebiliriz.

Çocukları yeni şeyler denemeye teşvik etmek, bu denemeler esnasında sonuca değil sürece odaklanmak, çabasına ve sürece dair yüreklendirici ancak rasyonel geri bildimler vermek bu becerinin gelişmesi için ilk uygun ortamı sağlayacaktır. Bunun arkasından, başarısızlıkla sonuçlanan denemelerin ardından çocuğunuza ne dediğiniz, onun yetişkin olduğunda, herhangi bir başarısızlık yaşadığında kendine söylediği şey olacaktır. Çocukların yetişkin olduklarında kendileri ile konuşma biçimleri aslında ebeveynlerinin onlarla konuşma biçimleridir. Bu nedenle denemesine rağmen başaramadığı bir oyunda, ‘Çok çaba gösteriyorsun.’, ‘Yeniden denemek ister misin?’, ‘Pes etmeden tekrar tekrar denemen çok güzel.’ ‘Bu denemeden ne öğrendin?’ ‘Bir sonraki denemede neyi farklı yapabilirsin sence?’ gibi geri bildirimler vermek ya da sorular sormak, bu becerinin gelişmesine yardımcı olacaktır. Böylelikle çocuk, süreçten çıkarım yapmayı, denemeler esnasında kendi sürecine odaklanarak bunu bir sonraki denemeler için öğrenme fırsatı olarak görmeyi ve en önemlisi denemeye devam etmeyi öğrenecektir. Tüm bunlara ek olarak, sürece yönelik geri bildirimler ve zihin açıcı sorular, çocukların başarısızlıklar karşısında kendi var oluşlarına ilişkin olumsuz bir algı geliştirmelerine de engel olurlar. Bu çocuklar yetişkin olduklarında, güçlü ve gelişmesi gereken yönleri konusunda daha farkında, daha pozitif, iyimser ve özgüveni daha yüksek bireyler olabilirler.
Yetişkinler olarak, çocukların hayatı algılayış biçimi üzerinde bu denli büyük bir etkimiz olduğunu bilmek çok umut verici. Çocuklarla birlikte yaşayan yetişkinlerin, kendi hayatlarında karşılaştıkları zorluklar karşısında verdikleri irili ufaklı tüm tepkiler, çocukların yetişkin olduklarında kullanmaya ilk başvuracakları çözüm yollarına dönüşecektir. Buradan yola çıkarak, hayatta karşımıza çıkan çeşitli krizler ve başarısız denemelerimiz karşısında kendimize söylediklerimiz, ne şekilde devam ettiğimiz, hayata ve diğer insanlara olan tutumumuz, psikolojik olarak sağlam çocuklar yetiştirmenin temelidir. Çocuklara temas eden yetişkinlerin psikolojik sağlamlığı, çocukların psikolojik olarak sağlam bireyler olmasının en büyük yordayıcısıdır.
Comments